(Ya Da “Işıkları Kim Kapattı?”)
Muhafazakâr insanlar kalbimi kırıyor Preminger. Her yerde olan, her yeri saran bu rüzgâr, bu akım, bu cehaletin ve gericiliğin yüceltilmesi, düşünerek değil hissederek hareket eden kitleler, ne yaptığının bilincinde olmayan topluluklar kalbimi kırıyor. Gördükçe üzülüyor, sinirleniyorum. ”Burada bir ironi yok mu?” diyebilirsin. “Oğulcan, duyguları eleştirip duygusal davranmak bir tezat oluşturmuyor mu?” kesinlikle sorulması gereken bir soru olabilir, ama insanız hepimiz ve ben üzülüyorum. Koca koca insanların, düşünmeyi bilmeden, kendini sorgulamadan yaşamasının sonuçlarına katlanmak beni üzüyor. Tek bir düşünce, bir fikir, sadece bir kişinin ağzından çıkan her şeye inanabilen insanlarla beraber yaşamanın yorgunluğunu taşıyorum.
Ne kadar kötü olabilir ki aslında? Değil mi? Altı üstü, insanlar istedikleri gibi yaşıyorlar. Kimi bin yıl öncesi gibi yaşar kimi yüzyıl ileriden gitmek ister… Ne fark eder? Herkes istediği gibi yaşasın. Ne önemi var?
Değil mi?
Değil.
İnsanlar sadece düşünceleri için tartaklanıyor, dövülüyor, öldürülüyorken değil. Kimseye karışmayan birbirini seven insanlar sadece sevgileri yüzünden toplumdan dışlanıyorken değil. Toplumun yarısını oluşturan insanlar, tecavüz kültürü yüzünden yaşayamıyorken değil. Sadece doğduğu topraklar, içine düştüğü etnik köken yüzünden kendini üstün sanan insan müsveddeleri oldukça değil. Değil. Değil. DEĞİL.
Birey Toplum Çatışması
Toplum, bireylerin bir araya gelmesiyle oluştuğu kadar birey de toplumu içselleştirerek meydana gelir. İçinde yaşadığı kültür bireyi yaratır, birey ise kültürü devam ettirerek kendi kopyalarını oluşturur. Sorgulamayı bilmeyen, “birey” olmayı başaramamış sürü üyeleri ise var olan hataları devam ettirir ve ettirir. Örneğin, gider kız kardeşini sevgilisi olduğu için öldürür. İnsanlardan, kendi hoşuna gittiği şekilde, kendi uygun gördüğü insanlarla sevişmiyor diye nefret eder. (Bu arada çok gariptir, bizimki gibi seksi bu kadar ayıplayan, bu kadar dışlayan bir toplumun böylesine seks üzerinden yaşaması.) Bireyin ailesini,okulunda öğretilenleri, çevresinde gördüklerini içselleştirmemesi zordur belki ama öğrendiklerini, içselleştirdiklerini sorgulamayı öğrenmemesi ve hatta daha kötüsü sorgulamamayı öğrenmesi bu kendi kendini devam ettiren hata makinesini sürekli kılar. Hiç susmaz o makinenin motorları: Çocuğu babası döver, çocuk büyür kendi oğlunu döver. Kızının sevgilisi olması kötü bir şeydir. Neden diye sorarsanız “çünkü öyle”dir, töredir, gelenektir. Birey düşünmez, uygular. Gelenekte ne dendiyse odur, babası anası ne yaptıysa o da onu yapar. “Doğru” olan odur. Bunun alternatifi doğal olarak “yanlış”, “günah”, “haram” gibi isimler alır. Özetle, sorgulamayı bilmeyen birey korkunç düşüncelerle beslendiğinde önüne geçilemez bir tehlike olarak döner.
Kalıcılık Yanılsaması
Woody Allen bir lafı var: “Tradition is the illusion of permanence.”, “Gelenek, kalıcılığın yanılsamasıdır.”, yani “Siz orada hep o olacak sanırsınız, ama hayır, maalesef. Olmayacak.” . Kendini geliştiren, sorgulamayla ilerleyen, özgür düşünceye çok fazla ihtiyacı olan ve özgürlük olmadan yeni bir ürünün ortaya konulmadığı ve ürün ortaya koymanın en önemli amaçlardan biri olduğu günümüz dünyasında geçmişe takılıp kalmak, geleceği ellerimizle tutup kendimize getirmemek ve başkalarının bizi götürmesini beklemek ve hatta daha kötüsü başkaları bizi tutup geleceğe götürmeye çalışırken dört elimizle geçmişe tutunup, bırakmamak için elimizden gelen her şeyi yapmak anlamsız bir çaba. Hem direnişin neredeyse imkansız olmasından, hem de kimseye fayda etmeyecek olmasından. Buna rağmen insanlar belki kendilerini güvende hissettikleri için, belki de başka bir seçeneğin varlığından haberdar olmadıkları için bu şekilde yaşamaya devam ediyorlar ve eğer ki bir şekilde buna engel olunmazsa devam edecekler de.
Aydınlanma ve Günümüz
Aydınlanma, en temelinde muhafazakâr yapılanmaya karşı ortaya çıkmış bir fikirdi. Batı dahilinde bilim ve din çatışmasını takip eden sorgulayıcı felsefi akım elinde olan her bilgiyi sorgulama, yanlışlama yoluyla ilerlemiş, kendi düşüncesini, kendi zihinsel becerilerini sunulandan üstün tutmuştu. Mantık, geleneğe karşı bir alternatif olarak sunulmuştu.
Düşüncenin yeşermesi ve insanın kendi düşünceleriyle bir katkıda bulunabileceği ve deyim yerindeyse “ileri taşıyabileceği” bir toplum fikri, Bilimsel Devrim’le beraber bize günümüzde yaşadığımız şartları kazandırdı.* Gelenekten kopuş, daha anlayışlı toplumlar yarattı. Kadının ikinci sınıf insanlıktan çıkmaya başlayışı -bu ne yazık ki bitmemiş bir süreç hala- farklı cinsel yönelimlerin, kimliklerin kabullenilmeye başlaması, ırkçılığın düşüşü gibi ilerlemeler sorgulayan insanlar sayesinde oldu. Ve güzel her şey gibi, Aydınlanma’nın da sonu geliyor gibi duruyor Preminger. “Alternatif gerçekler” ve korku,öfke gibi ilkel dürtülerle hareket eden insanlar, otoriter liderlerin altında kukla gibi hareket etmeye başladı. Göçmenlere karşı olan korkuyla, milliyetçilik hissiyatlarıyla bildikleri doğru mu kontrol bile etmeden korkunç kararlar aldılar:
İngiltere, yanlışlarla dolu bir kampanyadan sonra Avrupa Birliği’nden ayrıldı.
Yalanlar, kadın düşmanlığı ve ırkçılıkla dolu bir kampanyayla adamın biri Aydınlanma’nın doğurduğu ülkenin başkanı oldu.
Avrupa Birliği içerisinde ırkçı akımlar güçleniyor. Hollanda, şimdilik kurtuldu desek bile, on gün sonra Fransa’daki seçimlerden ne çıkacağını bilmiyoruz. Marine Le Pen seçilebilir ve Aydınlanma’nın kalelerinden biri daha sağcı, muhafazakâr bir karanlığın eline geçebilir.
Ve bunların hepsi çok daha büyük bir olgunun parçası olarak ileride birleşebilirler veya hiçbir şey olmaz, Aydınlanma Projesi bitmez ve bizi ileriye taşımaya devam eder. Bilemiyorum ama şimdilik tünelin ucundaki ışık çok zayıf görünüyor.
*: Teknolojinin gelişiminin iyilikten çok kötülük getirdiği iddia edilebilir. Küresel ısınma, çevre felaketleri, kitlesel imha silahları bunlar için örnekler olarak sayılabilir, fakat bu olanların sebeplerinin bilim değil, insan açgözlülüğü ve vurdumduymazlığı olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca var olan bu sorunların çözümleri yine bilimden, düşünceden gelecektir. Bunların dışında günümüzde yaşadığımız şartların bilimden çok kapitalist sistem nedeniyle kaynaklanan bir ilerleme olduğu iddia edilebilir. Yakından incelendiğinde, kapitalizm de Aydınlanma döneminde doğmuş ve sonradan tüm dünyayı sarmış bir düşüncedir sonuçta ve uygulanışı,kontrolsüzlüğü üzerinden bakıldığında genellikle sadece üzücü sonuçlar doğurmuştur. Yine de yazının konusu dahilinde, kapitalizmden değil saf bir ilerleme isteği ve bilgi sevgisi üzerinden gideceğim. Sonuçta Aydınlanmacılar da muhtemelen sadece her şeyi daha iyi yapmak ve geçmişin köhne kurumlarından kurtulmak istiyorlardı.
Özetle
İnsanların geçmişlerine, tarihlerine dair olan yanılsamaları, kandırılmaları, yaşamlarını otoritelere dayandırmaları ve bunu demokrasi altında herkesi etkileyebilecek şekilde yapmaları toplumları tehlikeye sokuyor. İnsanların çok düşünmeden, sorgulamadan yaptıkları hamleler korkunç sonuçlanabileceği halde, insanlar fanatizmle, bilgisiz ve bilinçsiz bir şekilde duygularıyla hareket etmeye devam ediyorlar. Bu durum her ne kadar iktidarların çıkarlarına olsa da, insanlara sorgulama yetisinin kazandırılması gerekli. Gerek resmi okul eğitimiyle, gerek aile içi eğitimde bir şekilde verilmesi gereken ilerlemeci ve özgürlükçü düşünce insanlara katılmadığı sürece anlamsız sorunlar, dışlanan insanlar ve canı yanan çok fazla insan olmaya devam edecek.
İyi hayatlar Preminger,
Beynin hep açık kalsın.
Not: Yazıda tonla hata olabilir. Eleştirin.
2017
Comments