Bir uçurumun kenarında muhabbete dalmışlardı.
-"Hayat öyküyü dışlar" diyordu Yalın Alpay
- Nasıl yani?
- Abi, şöyle yani adam diyor ki hayatta bir anlatı yok, bir olay zinciri, şunu yaparsan bu olur, bunu yaparsan bu olur... Bir structure, hiçbir şey yok, hayat hayattır sadece.
-Şey gibi ya, Kiekegaard'ın "Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye bakınca anlaşılır", "hikaye" özünde geçmişe baktıkça uydurulan bir şey diyorsun.
- Aynen.
- Katılmıyorum, düşünsene: Birisinin Wikipedia sayfasını açıyorsun ve her şey sırayla yazılmış: Bam! "Şurada doğdu", bam! "Burada büyüdü.", şunu yaptı bunu etti, çok belirgin bir anlatıya oturtulabiliyor aslında.
- Ama kendimizi kandırıyoruz, diyorum. Adamın hayatına bir arka plan sunup bir agent olarak yaptıklarını takip edip bir öyküye sığdırıyoruz. Çok fazla ayrıntı kayboluyor, çok yersiz bir dimensionality reduction yapılıyor, kaybolmuş verilerle dolu bir şey kalıyor geriye. Özünde mitolojiden bile farklı değil pek "Bakın böyle bir muhteşem bir insan vardı ve onun hikayesini örnek alın, ondan ibret alın!.." Bu kişi yaşarken sadece kendisiydi ve hayatını öylece yaşadı, muhtemelen "dönüm noktaları"nı falan fark etmedi, sonradan geriye baktıkça bir anlatıya oturdu kafasında.
- E Kierkegaard haklı o zaman? Hayat gerçekten geriye doğru bakınca anlam kazanan bir yer. - Eh belki, ama demek istediğim yaşarken bir anlatı varmış gibi yaşayamayız, bir şeyleri yapmak için Allah için tarafından görevlendirilmedik, bu başımıza şu an gelecek olayın bir önemi yok; biz sadece yaşıyoruz, attığımız bu adımlar belki de sonradan anlamlandırılabilir hale gelecek olsa da.
- Ama hala geriye dönük de olsa bir anlatının varlığına inanmak istemiyorsun.
- Evet.
- Şöyle düşün, muhtemeen özgür bir irademiz yok, yani daha doğrusu deterministik denilebilecek sistemleriz. Evet, kaos var, evet sinir hücreleri belki de kuantum etkilerden etkileniyor, ama "kendimiz üzerimizde kontrolümüz yok" diyelim. - Saçmalık.
- Dinle bi. Belli şartlarda doğup, belli şartlarda büyüyüp sonra sana verilen genlerle başına gelen olaylarla başa çıkarak yaşıyorsun. Olayları sen seçmedin, genleri sen seçmedin ve başa çıkışını "sen" mi seçtin belli değil. Evet, hayat kaotik; evet, yaşarken ne olacağımızı bilemeyiz, ileriye doğru giderken ve içinde bulunduğumuz anda bir anlatı yok, ama geriye dönük olan durumda da olmuş olandan başka olabilecek başka bir şey yoktu diyorum. - Pek, en azından anlatının ölümümüzden sonra oluşacağını kabul edip yaşayan kimsenin çok da dert etmesi gerekmeyen bir şey olduğunu söyleyip biraz yüreğime su serpebilir miyiz?
- Evet, tabi.
- Bir sorum daha var, eğer hür bir irade ile hareket edemiyorsak, yani davranışlarımız Evren'i kaç kere baştan oynatırsak oynatalım aynı olacaksa - veya olmayacaksa bile bizim kontrolümüzde değilse- , neden anlatıya ihtiyaç duyalım? Yani sanırım şeyi soruyorum, başka bir soyutlama seviyesi olarak insan meşgalelerinin kendisine dönük etkisini açıklamamız gerekmiyor mu? Yoksa hepsi kurulmuş bir saat deyip salmak mı lazım? Sonuç olarak seçimleri yapan kısım ile ( bir "kısım"dan söz etmek ne kadar mümkün bilmiyorum gerçi) hayatı tecrübe etmemizi sağlayan kısım aynı yer değilse ( veya tecrübe eden kısımdan seçimleri yapan kısıma doğru bir etki yoksa) sadece var olan seçimlerin sonucunu film gibi izliyoruz. Labirentteki fareler bayağı.
- Evet. Anlatı üretmeye devam ediyoruz, çünkü anlatı diye bir şey var; çünkü Evren bir şekilde başladı ve böyle gidiyor, biz de peynirimizin peşinden gidiyoruz.
- Fakat, bu korkunç bir bakış açısı. Her şey belli yani o zaman.
- Tam olarak değil:
1- Bilmiyorsun. Başına ne geleceğini bilmiyorsun, ki "kararları alan sen" gerçekten "tecrübe eden sen" olabilirsin, olmasan bile kararları alanın ne yaptığını izleme şansın var ve hayatı tecrübe eden "sen"alınan kararların kendisi tarafından alındığı konusunda bayağı güçlü hislere ve bir inanca sahip. 2- Kimse bilmiyor ve bilemez, çünkü deterministik olsa bile, ki tam değil, Evren'e hatta Dünya'ya ne olacağını bilmiyoruz. Küçük farklar büyük değişimler getiriyor; yani bugün İstanbul'da doğal gaz ve elektrik kesilse ve 15 milyon insan çay içemediği için havanın nemlilik oranı değişti diye iki ay sonra İsveç'te bulutluluk artabilir ve intihar vakaları artabilir orada, kimse bilmiyor. Strateji oyunu gibi, bir kaşif gibi, ilerledikçe keşfediyoruz ve kontrol bizdeyse de değilse de bizdeymiş gibi hissediyoruz. Hayat geriye doğru anlaşılıyor olabilir - ki bu bile çılgın bir dimensionality reduction gerektiriyor-, ama biz geriye doğru yaşamıyoruz ve bu keşfi, dürüst olmak gerekirse, biraz heyecan verici buluyorum. - Üzücü yanı hala duruyor, ama yapacak bir şey de yok gibi.
- Evet, yapacak hiçbir şey yok.
Ayaklarının altındaki sonsuz boşluğu izlemeye devam ettiler.
Kommentare