top of page
Yazarın fotoğrafıcingiler

Alışkanlık korku yaratıyor. Öğrendiğim şeyler, yaşadıklarım hepsi bir çeşit alışkanlığa dönüşüp beni korkuya çekiyor. Sanki hayatım boyunca fırtınalı denizler görmüşüm de hava sakinleşince hala gemim batacakmış gibi devam ediyorum gibi. Ki bu çok saçma. Eleştirdiğim (ki bir insanın geldiği hali de eleştirmek saçma) insanlar gibi oldum, "düzgün insan ilişkileri görmemişler, bu yüzden her yerden tehlike gelecek sanıyorlar". Ben, ne yapıyorum? Her çalının arkasından aslan çıkacak sanan ben değil miyim? Her yerde görmediğim bir yaprağa basıp ses çıkardığında avlanacağını sanan kim? Ben her yer fırtına sanıyorum. Hava açık. Birçok şey gerçek olmayabilir ama hava açık. Güvendeyim. Gerçekten güvendeyim. Ben niye kendimi tehlikede sanıyorum? Niye olduğunu biliyorum da. Yine de geçerli değil. Bu kadar güvendeyken korkmak çok acı. Sadece hatırlamam gerekiyor: Hava açık. Güvendeyim. Ne olursa olsun öyle ya da böyle Güneş doğuyor. Korkmama gerek yok.


Not: İlk aklıma gelen benzetme "Boğaz Köprüsü'nün ortasında yürürken dengemi kaybediyorum"du. "Boğaz Köprüsü'nde yürüyorsun, dengeni kaybetsen ne olur, tamamen güvenli" diye düşünmek çok sonradan aklıma geldi.

Yazarın fotoğrafıcingiler

Koşuyorsun

Yüz kilometre ileridesin

Bin kilometre ileridesin

Durmak istiyorsun

Duramıyorsun

Yanıyorum

Biliyorsun

Ama boğuluyorsun

Kendi içinde boğuluyorsun


20.07.2020

Yazarın fotoğrafıcingiler

Bir ay kadar önce bir yazı yazmaya kalkmıştım. Bir hikaye. Aklıma gelen farklı fikirleri, farklı ruh ve kişilik hallerini (ve belki de gerçekten beynimde harekete geçen farklı kısımları) temsil eden karakterlerin olduğu bir öykü. İlk sayfasından yarım kalmıştı, devam edememiştim. Yine biraz o haldeyim, ama durumumu daha iyi anlıyorum. Zayıflık olabileceğini sandığım şeylerin zayıflık olmadığını, hayatımda olmasını istediğim, isteyebileceğim durumların yoksunluktan kaynaklanmadığını ve bazı şeyleri öyle olması gerektiğini düşündüğümden değil, gerçekten hissettiğim için hissedebildiğimi anladım. En azından buna inandım. Bir eksiklik, bir acı değil, bir şeyleri kapama çabası değil; bir özü olan, arkası dolu bir güzellik. Tam olarak kelimelere dökebilir miyim emin olmasam da, bazı şeyleri daha doğru anladım, kendimi biraz daha tanıdım. Zihnin her şeye alıştığını, kendini iyileştirmeyi daha hızlı öğrendiğini gördüm. Bilemiyorum tabi, verdiğim bazı tepkileri, korkularımı, bunların gerçekliğini, kırmak ve kaybetmek korkusundan söyleyip öğrenemediklerimi, zamana bıraktıklarımı, bunun doğru olup olmadığını bilemiyorum. Korkuyorum. Bazı şeylerden gerçekten, fazla anlamında değil ama gerçek olması anlamında, korkuyorum. Başıma gelen olayların ("yaşadıklarımın", başına gelmek ilginç bir deyim, çok edilgen kılıyor insanı) beni böyle etkilediğini, kendimi her seferinde hatalarımla baş başa bulacağımı zannettiğimi bilmiyordum. Öyle sanıyorum, öyle sanmaya devam ediyorum. Yine de daha sakinim, zihnime etki eden ve çoğunlukla benim etkim dışında olan kısımlar öğrendi bir şekilde yaraları sarmayı, veya artık hissetmemeyi. Bilmiyorum. Hissedebileceğim kadar kötü hissetmiyorum, başıma ne geleceğini bilmiyorum ve ne olacak bilmiyorum.


Göğümde bir güneş var.

Yıldızlar çıkıyor

Ve o, ertesi gün tekrar doğsun istiyorum.



19.07.2020


bottom of page