top of page
  • Yazarın fotoğrafıcingiler

Gözlerimi kapadığımda, küçüklüğümü görüyordum: Ailesine karşı bağıran, küçük, saçmaladığının farkında olmayan bir çocuk. Bilinçsizliğinin farkında olmaması normaldir bir çocuğun, fakat ebeveyni neden bunu engelleyemez? Dünyayı tanımayan bir varlığın düşüncelerine saygı duymak önemlidir, ama ileride acı hissedeceğini düşünmelidirler. Bir ebeveynin bilinçsiz yetiştireceği bir çocuk, hata yapmayabilir ama bu onun iyi bir insan olduğu gerçeğini göstermez. Çocuklar yetiştirilirken yetenek, ilgi alanları gibi kriterler göz önüne alınarak yönlendirilmelidir ki her yönden dolu insanlar olabilsinler. Neden bunları düşünüyorum ki? Yolun kenarında bir banka oturup yetiştirilme tarzımı eleştiriyorum. Kim, neden yapar ki böyle bir şeyi? Eve gidip, uyumalıydım. Uyku, ölmek gibi bir şeydi.


Uyandığımda perdenin kenara doğru katlandığını gördüm. Düzeltmeyi düşünmedim bile. Rüyasız uykuların etkisi buydu işte. Beyin bile yaşadığını unutur, bitkisel hayattan çok da farklı değildir yaşadıklarınız, veya ölümden. Beyin susar, bilinç kaybolur. İnsanı ayakta tutan bilinç olmadıkça insan olmak nedir ki zaten? Ölmek, uyumak... Rüyalar değil mi bizi gerçeklikten koparıp mutlu eden? Birkaç saat için tamamen hayali bir yerde yaşamak değil midir rüya görmek? Ölmek, uyumak değil mi ki sadece? Gerçeğin azabından daha da korkunç kabuslar görmek, belki de tüm acıyı unutup mutlulukla ebediyete uzanmak kim bilebilir ki kimsenin daha önce gidip gelmediği bir diyarı? Beynimin susacağı tek yer olacak belki de.


Yatağında uzanmış bir adam, perdesini düzeltmeye bile kalkışmayan bir insan, ölüm, uyku ve bilinç hakkında konuştuğunda kendisini bile ciddiye alamıyor. Yaşam, o kadar garip ki... Hayatın anlamını arayan bir ateiste rastlamıştım bir yazıda, hayatın anlamını arayan bir ateist, suya olan aşkını anlatan bir ateş kadar mantıklıdır ancak. O, neler düşünüyordur acaba? Yataktan kalkmalıyım sanırım, kalkmamak daha iyi bir fikir olabilir, bilmiyorum. Perdenin açık kısmından sızan ışık gözümü alıyordu.


Uyumaya geri döndüm. Ölümün rüyaları karşımdaydı yine. Sus be kedi! Annemin kedisi... Ne severdi o kediyi! Şimdi kedi benimle, annem de uykusunda, rüyalarıyla baş başa... Aklımda yine o bağırdığım an... Kediyi beslemeliyim.


~Galiba 2011

1:


Koşuyorum, arkama bakmadan rüzgarın yüzümü temizlemesini beklemeden. Ne kadarını kurutabilir ki? Ne kadarı geçebilir? Ne bekliyordum? Neydi ki hayalim? Koşuyorum, nefesim tükeniyor, koşuyorum. Rüzgar artıyor, koşuyorum. Yol bitmiyor, bitecek ama bitmeyecekmiş gibi .Ölüm gelmiyor, neden gelmiyor? Yetmez mi artık, son yetmez mi? Hiçbiri, her şeyi yetmez mi? Birsin artık. Birazcık huzur, bir gülüş, küçücük bir gülüş. Tek bir nefes. Hepsi uzak, her şey uzak. YAKIN ve UZAK. Ölmek. YAKIN ve UZAK. Hayat! Her yerde ve uzak. Acı, içimde ve içimden.


Bitmez, bitmiyor, bitmeyecek ta ki ben bitene kadar ölene kadar. Ölüm gelmeyecek, ben gitmeyeceğim ta ki o gelene kadar. Neden? Yine neden?


2:


Bu sefer. Bu sefer ne oldu?

Bilinmez.

Bilinir ama bilinmez.

Gözler kaçar, ruhlar gider, geriye sadece yalnızlık kalır. Hayatın içindeki ölümün ruhu, bitmez tükenmez göçüşler.

Ölüm.

Hayat.

Tekrar ölüm.

Mutluluk.

Hüzün.

Tekrar hüzün.

Ve tekrar hüzün.

Asla bitmeyecek, asla gelemeyecek. Sadece koşacağım, bitene kadar koşacağım.


~2013

  • Yazarın fotoğrafıcingiler

Yeşil. Yeşillikler içinde yüzüyordu. Bu zıtlığa nasıl düşmüştü acaba? Pembeydi. Ve ölümcül yeşilin içinde yüzüyordu. Yabancı her ton, her renk oradaydı. Tek renk. Yeşil. Yeşilin her tonu ve hepsi ölümcül. Onu beyaz edecek her ama her şey ölümcül. Bir küçük hata ve bam! Bir küçük parıldama ve beyazlık. Beyazlı, ışık. Ölüm demekti. Her şeyin kirli olduğu burada beyaz, gerçek ölümdü. Gerçek kirlilik tamamen ölümdü.

Ve bir şey oldu.

Parlaklık.

Bam!



~2013. Galiba Emin Amcaların olduğu içmeli bir akşamın sonunda eve gelince yazmıştım, babamın koltuğa oturup. Emin Amca kısmı dışında aileli içme akşamı ve babamın koltuktan eminim.

bottom of page