Bir düdük duyuyorum. Tren düdüğü. Bir çatırdama sesi. Duvarım patlıyor. "Ha?" Havanın basıncı, belki molozlar, belki başka bir şey beni sandalyemden uçuruyor. Odamın penceresi ve duvarı parçalanmış, içeride bir buharlı tren lokomotifi, vagonları yavaşça diğer duvarlara ve bahçeye yayılıyor. Yaklaşıp trene dokunuyorum. Tren esniyor. Yay gibi değil, uykusu varmış gibi esniyor. "N'oluyor lan" derken, tren yavaşça eskiden duvarımın olduğu yerden aşağıya düşüyor. Boşluğa yaklaşıp bakıyorum. Bahçede trenin olduğu yerde bir gariplik var - diyemeden- beyaz bir el -devasa bir el- yükselip beni yakalıyor. Elin katılaştırılmış tıraş köpüğünden yapılmış olduğu fark ediyorum., belki de kokusundan öyle geliyor. İlk yakalandığım an aşağıya çekiliyorum gibi gelmişti. Şu an sola, yukarıya, tekrar ... Aklıma şampuanla yıkanmış matematik testleriyle yapılabilecek bir otobüsün bu tıraşköpüksel ortamda çok başarılı bir ulaşım aracı olmayacağı geliyor. O değil de benim gözlerim neden yanmıyor? "Rüyada değilim sanırım veya bu tıraş köpüğü değil" diyorum. Hiçbir şeyden emin olamıyorum.
Elin sınırına ulaşıp kafamı çıkarmayı deniyorum. Başıma sert, nazaran tozlu bir şey değiyor. Elimi uzatıp tozu inceliyorum, küçük şekilli topçukları gördüğüm an aklıma gelen ilk şey Aslı Hoca oluyor. Başımı tamamen çıkarıp dışarı bakıyorum; karşımda sanki renk değiştiren tabelalardan yapılmış gibi duran, şu andan itibaren "RGBLed" diyeceğim devasa bir çiçek duruyor. Bir yandan da elin geri kalanına bakma şansı buluyorum: Dirsekten itibaren bir el, gerisi yok, bağlandığı bir yer yok, sıkılmış diş macunu gibi dirseğin olması gerektiği yere doğru azalarak bitiyor. Çiçek ise elin tersinin tam üstünde, elin üstü kısmında da benim başım var, başıma değen polen keseleri, renk değiştiren taç yapraklar ve devasa dişi organ. Taç yaprakların arasındaki boşluklar olmasa çok garip bir kozmiklikte sürüklendiğimizi veya elin şeklini anlamam çok mümkün olmayacaktı.
Sonra bir şey oldu.
RGBLed, taç yapraklarını çırparak konuşmaya başladı:
"Ben Kozmik Patlıcan'ım. Bu Evren ve tüm diğer evrenlerdeki tavşanların yaratıcısı benim. Kızıl Güneş'in selamıyla önümde eğil ya da ... 'Ya da' neydi?' "
El, bilmediğini gösterecek şekilde açıldı.
"Ya da kunduz."
- Ney?
"Kunduz"
-Peki.
"Evet."
Uyandım.
Rüyaymış.
Yataktan yuvarlanarak kalkışım.
Düşüşüm.
Esnedim, dişlerim tüylü çeneme battı. Ayağa kalkayım derken;
Kuyruğuma basıp düştüm.
Kuyruğum mu?
~2013-2014
コメント