top of page
  • Yazarın fotoğrafıcingiler

Kunduz Sequel

Var olması ilginç olan hikayenin olmaması gereken devamı:


Kuyruğumun ve çıkan tüylerimin varlığına alışmaya çalışırken duvarımın ve penceremin sağlam olduğunu fark ettim. Pencereme ağır ağır yaklaştım, ki ayak üzerinde durmayı bıraksam daha iyi olabilirdi, siyah dumanlarla yaklaşan karaltılar gördüm, "Hayır, yine mi?" derken camımın önünde durdular. Trenler. Lanet trenler ve onları süren at başlı tavşan kediler. (Tanımlama için özür dilerim, vücutlarının geri kalanı kedi gibiydi, daha doğrusu ön ayakları kedi ayağı, arka taraftaki ayakları ve kuyruğu tavşan kuyruğuydu. Ayrıca at başlarının ağzında yanan devasa denilebilecek bir havuç duruyordu, arada ağızlarından havucumsu şeyi , havuç olamayacak kadar büyüktü, çıkarıp havaya doğru tükürmeyle üfleme arası bir şey yapıyorlardı, bu sırada ağızlarından çıkan şeyden de çilek şeklinde altınlar dökülüyordu. Yenilip yenilemeyeceğini merak ettim.)


Camı açtım:

- Hey! Şu çilekler yeniyor mu? Parlak olanlar.


Kişneyerek döndü:

- Miyav.


( Aslına bakarsak insan gibi konuşabilmeme şaşırmıştım, sonuç olarak kunduzdum. Bekli de sadece "kırç kırç, cik cik" gibi sesler çıkarmıştım, kim bilir? )


- Oh, anladım. diye cevap verdim.


~2013-2014

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Afitab

Babamın diğer uyarısı neydi?

Sarı Otlarla Karışık Kahverengi Toprak

Bazı akşamlar var. Balat Ormanı'nda. Hava o yazı oluşturan çamlar ve otlar gibi kokuyor. Yer toprak, kuru otlar, belki kurumuş çam yapraklarıyla kaplı. Bir oraya bir buraya yürüyorsun. Karmaşık. Yorgu

Kum

Kum. Her şeydi. Altın Cehennem'de kaybolan herkesin elbet bir anlığına düşündüğü basit düşünce: Kum, her şeydi. Adımı battı. Ve diğeri de. Bazen, aradıklarının neden daha hareketli bir yerde olmadığın

bottom of page