top of page
  • Yazarın fotoğrafıcingiler

(Ya Da "What If?")


"Yaratıcımız İlkler’i göğsünden söktü. Kaburgalarının arasına parmaklarını geçirdi, ve çıkardı: Bir kadın. Bir erkek. Ve bir çocuk. Kadın gitti çocuğa, ‘Ver’ dedi elini, ‘İzin ver yanında olayım.’ Çocuk döndü ve dedi ki, ‘İzin senindir, sen artık annesin.’ Erkek gitti kadına, ‘Ver’ dedi kalbini, ‘İzin ver hep senin kalayım.’

Kadın döndü ve dedi ki, ‘Al, kalbim senindir. Artık sen benim yolumsun, ben de senin ışığınım’ Erkek devamını getirdi, ‘Senin ışığın ve tohumun, benim ışığım ve tohumumdur.’ Çocuk ikisinin de elini tuttu ve Yaratıcı’yla beraber yaşadılar, yaşadılar.

Çocuk büyüdü. Kadın yaşlandı. Erkek yaşlandı. Çocuk, Yaratıcı’ya gitti: ‘Ey, Zamanın Dokunmadığı! Ey, gözlerinden yıldızlar dökülen! Parmakları dağ, avuçları lav, kalbi Güneş’ten sıcak olan Yaratıcım!’

Yaratıcı, başı yukarıya dönük bir şekilde ayakta duruyordu. Çocuğa bakmadan sordu: ‘Gece Düşünen’den beklediğin nedir?’ Çocuk dedi ki: ‘Annem yaşlandı. Babam yaşlandı. Ne olacak onlara?’

Yaratıcı cevap verdi: ‘Gidecekler, yerlerini sen dolduracaksın.’

Çocuk anladı ve üzgün bir şekilde geri döndü. Yıllar geçti. Dağlar ova, ormanlar kül oldu. Ve Erkek öldü. Yaratıcı, erkeği buhara çevirdi. Daha fazla yıl geçti. Fırtınalar esti, gök kendi sesinden yarıldı. Ve Kadın öldü. Yaratıcı, kadını toprağa çevirdi. Çocuk ağladı. Tüm yıldızlar sönene kadar ağladı. Gözleri kuru iki kuyuya döndüğünde Yaratıcı’ya gitti: ‘Neden bizi öldürdün? Senin çocukların değil miydik biz?’ Ve Yaratıcı çocuğu gördü, Ona o kadar üzüldü ki gözlerinden ateş aktı, Kalbi soğudu, taşa dönüştü. Ve Yaratıcı, Karanlık’a düştü.

Çocuk, karanlığa uzandı ve Yaratıcı’nın kalbini söküp üfledi. Üflediği yerler buhar, tuttuğu taş toprak oldu.

Yaratıcı’nın bedeni karanlığa karıştı ve bin bir yıldız oldu.

Çocuk, anne ve babasıyla sardığı kalbi yıldızların içine koydu. Sonra kendisi de kalbe gidebilmek için küçüldü, küçüldü. Kalbin üstünde baharın içinde bir ışık gördü. Işığın yanına vardı. Topraktan fışkıran alev ve gökten düşen buhar bir insan yaratmıştı. Çocuk ona baktı, ‘Sen kimsin’ diye sordu. İnsan ona baktı ve ‘Ben senim ve seninleyim’ dedi. Çocuk, anne, baba ve Yaratıcı’sından gelen insanı kabul etti. Onunla eş oldu. Ona yoldaş oldu. İnsan ve çocuk 4 çocuk doğurdu: Su, Ağaç, Kıvılcım ve Rüzgâr. Su, Baba’ya döndü ve tekrar kendi oldu. İstediği de buydu. Ağaç, Anne’ye gitti ve asla ayrılmayacak şekilde onunla kaldı. Kıvılcım, Yaratıcı’ya döndü ve gece düşünme gücüne sahip oldu. Rüzgâr, özgür kaldı ve herkesi dindiren ve korkutan haliyle yaşadı.

Bir gün, insan ve çocuk yaşlandı. Çocukları korkuyordu. Onları meydana getirenlere yalvardılar: ‘Bizi bırakmayın’ diye. Çocuk, Kıvılcım ve Ağacı aldı. İnsan, Su ve Rüzgâr’ı. Büyük bir ışık oldu ve tüm çocukların bir parçası ışığa gitti. Işıktan on kişi çıktı. Hepsi Su, Ağaç, Kıvılcım ve Rüzgâr’dan bir parça almış, hepsi birbirine benzeyen on kişi. Çocuk ve insan, çocuklarına ve on kişiye döndü: ‘Biz Su, Ağaç, Kıvılcım ve Rüzgâr ‘a adlarını verdik. Onlar da size adınızı verecek. Gitme vakti artık bizimdir.’ Ve yavaşça Karanlık’a uçtular. Su, Ağaç, Kıvılcım ve Rüzgâr on kişiye baktı ve dedi ki: ‘Sizin, doğuşunuz bizi getiren Çocuk’a, yaşayışınız bizi getiren İnsan’a benzer. O yüzden size doğduğunuzda Çocuk, büyüdüğünüzde ise İnsan diyeceğiz.’ On kişi, bunu kabul etti. Su, Ağaç, Kıvılcım ve Rüzgâr özlerine dönüp on kişiyi sarmaladı: Su, Baba’yla birleşip üstlerine yağdı. Ağaç, Anne’ye dönüp çevrelerini sardı. Kıvılcım, Yaratıcı’ya dönüp gecelerini ve akıllarını doldurdu. Rüzgâr, tüm özgürlüğüyle hepsini sardı ve birleştirdi. Ve o On Kişi, bugünkü tüm insanların kökü oldu.”

(Ya Da “Element Uydurmayı Bıraksak Mı Arkadaşlar?”)


Merhaba, Diyecek çok fazla bir şeyim yokmuş gibi hissediyorum, fakat gelişmiş Dünya’nın geldiği hal ve çevremde gördüğüm bazı yaklaşımlar, bunu yazmamı gerekli kıldı:

“Lütfen kaynak kontrolü yapın.”

Lütfen.

Hani. Nasıl diyebilirim ki?..  Rivayetler güzeldir. Hikayeler çok tatlı hisler verebilir insana, içinizin güzel duygularla dolduğunu hissedebilirsiniz veya sadece hayatınız boyunca inandığınız şeyler olduğu için gelen bilgi çok güçlü kaynaklardan gelmediyse bile çok doğru bir veriymiş gibi hissettirebilir. Ne yazık ki hayat o kadar kolay değil. Yazdığımız, paylaştığımız her şeyin sorumluluğunu taşıyoruz. Bizim yüzümüzden yayılan her yanlış bilgi, birilerinin aklına giriyor. Birilerini kandırıyor. Bizi kandırıyor. Bilimsel bilginin değersiz olduğu toplumlarda hikayeler yükselirken, bilimden gelmeyen (veya yanlışlanmış) veriler yayılırken gerçeklik yavaşça sönerek kayboluyor. “Küresel ısınma yalanı!”, “Dünya aslında düz!”, “Aşılar otizm yayıyor!”, “Kanserin çaresi var bizden gizliyorlar!”, “Ay’a hiç gidilmedi” gibi fikirler çok çekici durabilir, gerçeklik çok sıkıcı geliyor olabilir, anlarım. Bu söylenen fikirler çok mantıklı duran şekillerde de açıklanıyor farkındayım , fakat bir fikrin kendi içinde tutarlı olması ve yarım gerçeklerle örtüşmesi , gerçeğe uygun olduğu anlamına gelmez. “Dünya düz, bu da kanıtı” deyip matematiksel hesaplamalarla hipotezinizi ispat etmeye çalıştığınızda hesabınızın yanlış olabileceğini öngörmelisiniz, sonuç olarak sizin sunduğunuz bu hesabın karşısında uzaya fırlatılmış börek videosunda yuvarlak olarak gözüken bir dünya var.



(bu videodaki yuvarlaklık sebebi GoPro lensi olabilir, ama fikri aldınız.)



Okumak Lazım



Bilim size çoğunlukla yalan söylemez. Bazen birkaç şirket gelir, birilerine para verirler. Bu paralarla “araştırma” yapılır ve nedense bu araştırma en fazla sponsor olan şirketin işine yarayacak şekilde sonuçlanır. Böyle şeyler de olabiliyor ne yazık ki, fakat kaynak kontrolü, size bu araştırmanın sponsorunu gösterebilir veya konuya dair başka araştırmalar size durumun gerçeğe daha yakın olan yanına götürebilir.

Şimdi burada ortaya çıkan bir durum var tabii ki: “Gerçek diye bir şey yok o zaman? Bir saattir “gerçek”, “gerçek” diyorsun da çelişen kaynaklar var demek ki?”

Evet. Tabii ki. Bir sürü konuda (bkz: x sebzesi kansere iyi mi geliyor yoksa kanser mi yapıyor) çok da iyi sonuçlanmamış araştırmalar var, fakat Dünya’nın şekli çok da büyük bir tartışma konusu değil ve her zaman bir tane balona kamera takıp yollayabilirsiniz, ama sorun bu değil. Sorun, internetin koca bir “yankı odası” (echo chamber) haline gelmiş olması. Google’a “aşılar otizm yapar mı” yazınca, insanların tek tek tüm linkleri okuması yerine “Anti-aşı.com” u görüp “aa bu benim fikrime uyuyor galiba” deyip, ona tıklayıp zihinlerini yalanla doldurması. Aynı şeyler sadece bilim için de geçerli değil bu arada,  her gün Takvim okursanız tüm dünyanın bizden korktuğunu düşünebilirsiniz. (Başıma bir şey gelmeyecekse: A Haber bence çok güzel bir komedi kanalı)


Demek istediğim: Oturun fact check dediğimiz naneden yapın. Hepimiz yapalım. Yapmadıkça kaybedeceğiz. İngiliz halkı, doğru düzgün bilgi edinmeyi beceremediği için Avrupa Birliği’nden ayrılmak zorunda kalıyor. Amerikan halkı aynı şekilde bir şarlatanı başa geçirdi ve başa gelen kişi de bilgi kontrolü konusunda kendisini seçenlerden çok farklı bir durumda değil. Oturup, söylediğimiz , yazdığımız her şeyi kontrol etmemiz gerekiyor. Başka türlü saplandığımız bataklardan çıkmamız çok olası olmaz.

bottom of page