top of page
  • Yazarın fotoğrafıcingiler

Var olması ilginç olan hikayenin olmaması gereken devamı:


Kuyruğumun ve çıkan tüylerimin varlığına alışmaya çalışırken duvarımın ve penceremin sağlam olduğunu fark ettim. Pencereme ağır ağır yaklaştım, ki ayak üzerinde durmayı bıraksam daha iyi olabilirdi, siyah dumanlarla yaklaşan karaltılar gördüm, "Hayır, yine mi?" derken camımın önünde durdular. Trenler. Lanet trenler ve onları süren at başlı tavşan kediler. (Tanımlama için özür dilerim, vücutlarının geri kalanı kedi gibiydi, daha doğrusu ön ayakları kedi ayağı, arka taraftaki ayakları ve kuyruğu tavşan kuyruğuydu. Ayrıca at başlarının ağzında yanan devasa denilebilecek bir havuç duruyordu, arada ağızlarından havucumsu şeyi , havuç olamayacak kadar büyüktü, çıkarıp havaya doğru tükürmeyle üfleme arası bir şey yapıyorlardı, bu sırada ağızlarından çıkan şeyden de çilek şeklinde altınlar dökülüyordu. Yenilip yenilemeyeceğini merak ettim.)


Camı açtım:

- Hey! Şu çilekler yeniyor mu? Parlak olanlar.


Kişneyerek döndü:

- Miyav.


( Aslına bakarsak insan gibi konuşabilmeme şaşırmıştım, sonuç olarak kunduzdum. Bekli de sadece "kırç kırç, cik cik" gibi sesler çıkarmıştım, kim bilir? )


- Oh, anladım. diye cevap verdim.


~2013-2014

  • Yazarın fotoğrafıcingiler

Bir düdük duyuyorum. Tren düdüğü. Bir çatırdama sesi. Duvarım patlıyor. "Ha?" Havanın basıncı, belki molozlar, belki başka bir şey beni sandalyemden uçuruyor. Odamın penceresi ve duvarı parçalanmış, içeride bir buharlı tren lokomotifi, vagonları yavaşça diğer duvarlara ve bahçeye yayılıyor. Yaklaşıp trene dokunuyorum. Tren esniyor. Yay gibi değil, uykusu varmış gibi esniyor. "N'oluyor lan" derken, tren yavaşça eskiden duvarımın olduğu yerden aşağıya düşüyor. Boşluğa yaklaşıp bakıyorum. Bahçede trenin olduğu yerde bir gariplik var - diyemeden- beyaz bir el -devasa bir el- yükselip beni yakalıyor. Elin katılaştırılmış tıraş köpüğünden yapılmış olduğu fark ediyorum., belki de kokusundan öyle geliyor. İlk yakalandığım an aşağıya çekiliyorum gibi gelmişti. Şu an sola, yukarıya, tekrar ... Aklıma şampuanla yıkanmış matematik testleriyle yapılabilecek bir otobüsün bu tıraşköpüksel ortamda çok başarılı bir ulaşım aracı olmayacağı geliyor. O değil de benim gözlerim neden yanmıyor? "Rüyada değilim sanırım veya bu tıraş köpüğü değil" diyorum. Hiçbir şeyden emin olamıyorum.


Elin sınırına ulaşıp kafamı çıkarmayı deniyorum. Başıma sert, nazaran tozlu bir şey değiyor. Elimi uzatıp tozu inceliyorum, küçük şekilli topçukları gördüğüm an aklıma gelen ilk şey Aslı Hoca oluyor. Başımı tamamen çıkarıp dışarı bakıyorum; karşımda sanki renk değiştiren tabelalardan yapılmış gibi duran, şu andan itibaren "RGBLed" diyeceğim devasa bir çiçek duruyor. Bir yandan da elin geri kalanına bakma şansı buluyorum: Dirsekten itibaren bir el, gerisi yok, bağlandığı bir yer yok, sıkılmış diş macunu gibi dirseğin olması gerektiği yere doğru azalarak bitiyor. Çiçek ise elin tersinin tam üstünde, elin üstü kısmında da benim başım var, başıma değen polen keseleri, renk değiştiren taç yapraklar ve devasa dişi organ. Taç yaprakların arasındaki boşluklar olmasa çok garip bir kozmiklikte sürüklendiğimizi veya elin şeklini anlamam çok mümkün olmayacaktı.


Sonra bir şey oldu.


RGBLed, taç yapraklarını çırparak konuşmaya başladı:


"Ben Kozmik Patlıcan'ım. Bu Evren ve tüm diğer evrenlerdeki tavşanların yaratıcısı benim. Kızıl Güneş'in selamıyla önümde eğil ya da ... 'Ya da' neydi?' "


El, bilmediğini gösterecek şekilde açıldı.


"Ya da kunduz."


- Ney?


"Kunduz"


-Peki.


"Evet."


Uyandım.

Rüyaymış.

Yataktan yuvarlanarak kalkışım.

Düşüşüm.

Esnedim, dişlerim tüylü çeneme battı. Ayağa kalkayım derken;

Kuyruğuma basıp düştüm.


Kuyruğum mu?


~2013-2014

1:

Gözlerine daldığım her an

Düşüncen sarar ruhumu

Damarlarımda akan her damla kan

Adını sayıklar, geçmişimde ve geleceğimde


2:


Bir daha kollarında olamamaktan korkardım

Seni hissedememekten

Sen olamamaktan

Var olamamaktan



3:


Kokunda nefes alabilmek isterdim

Gülüşünle yaşamak

Dokunuşlarınla var olmak




~2013-2014

bottom of page